Hatice 1.sınıfa başlayalı henüz iki ay olmuştu ama tam olarak alışamamıştı bu duruma. Özellikle de beslenme saatleri ona kâbus gibi geliyordu. Yeme bozukluğu vardı, sürekli kusuyordu. Alışamamasınının sebebi sadece bu da değildi. Meselâ daha okulun ilk günü, doğal olarak okuma yazma bilmediğinden, birinci dersin teneffüs zili sonrası yanlışlıkla sınıfları karıştırmış, başka bir sınıfa gitmiş, bir ders saatini orada geçirmiş, hatta parmak bile kaldırmıştı. Diğer sınıf arkadaşları nereye kayboldu diye düşünmek aklına gelmemişti. Nereden bilecekti ki? Belki de okul böyle bir şeydi, her teneffüs zilinde başka bir sınıfa gidiliyordu. Oh ne güzeldi...
Tabi bu saf düşüncesinin yanlış olduğunu anlaması uzun sürmedi "Asıl" sınıf öğretmeni onun olduğu dersliğe geldi: "Hocam özür diliyorum, C şubesinden sanırım benim bir öğrencim sınıfları karıştırmış, izninizle onu sınıfıma götüreyim. Hatice gel kızım." Çok utanmıştı Hatice, ama olsun o günün sonunda öğretmeni ona sarı yıldız vermişti.
Bir keresinde de ders esnasında çok sıkışmış, tuvalete gitmek için izin istemişti. Gidince de hayatında hiç alaturka tuvalet görmediğinden olsa gerek, üstüne sıçratır korkusuyla, dehşete düşmüş ve öğlen vaktine kadar tüm gayretiyle kakasını tutmuş, nihayetinde daha fazla dayanamamış, altına kaçırmıştı. Alaturka tuvalete alışması bir ay sürmüştü.
Hatice'nin bir de Önder adında sıra arkadaşı vardı, her gün beslenme saatinde yiyebilmek için yarım ekmek arası helva getiriyordu. Önder'in ailesinin durumu pek iyi değildi. Bu onun rutiniydi artık ve bundan şikayetçi de değildi. Helvayı seviyordu. "Biz fakiriz, paramız yok ama bir gün zengin olacağız. Abimler her gün inşaata çalışmaya gidiyorlar, çok para kazanıyorlar" der dururdu.
Bir gün Hatice okula geldiğinde arkadaşı Önder'i sınıfta göremedi. Bunu pek de umursamadı. Onun aklı da başka yerdeydi. Yarın tatildi ve babası onu McDonnalds'a götürecekti. Kim sevmezdi ki tatilleri?
Pazartesi günü okula geldiğinde, arkadaşı Önder'i sırasında oturmuş donuk ifadesiyle, resim çizerken buldu Hatice. Önder, kafasını yemyeşil köy resminden hiç kaldırmadan çalışmaya devam etti. Beslenme saati geldiğinde Önder çantasından tam ekmek çıkardı. Ekmek neredeyse onun boyundaydı. Hatice'nin çok garibine gitti bu. Onu tanıdı tanıyalı yarım ekmek getirirdi yanında. Belki de artık zengin olmuşlardı ve tam ekmek alacak paraları vardı! İçini bir sevinç kapladı.
Hevesle Önder'e sordu:
"Önder yoksa sonunda zengin mi oldunuz? Kocaman ekmek getirmişsin bugün!"
Hatice'nin kurduğu bu basit denklem o kadar saf, o kadar temiz ve o kadar içtenlikle ortaya atılmıştı ki... Keşke hiç büyümese, hep böyle saf ve temiz kalsaydı. Keşke Önder zengin olsaydı... Önder boyundan büyük ekmeği kemirirken birden duraksadı. Hani bir şey yerken üzüntüden lokma boğaza "Güm!" diye oturur ya, işte aynen öyle oldu. Yavrucağın gözleri sulandı. İki gündür gece gündüz ağlamaktan gözlerinde yaş kalmadığından mı; yoksa arkadaşının yanında ağlayıp küçük düşmek istemediğinden mi bilinmez, ağlamadı. Ekmeğini buruşmuş bezinin üstüne bırakıp:
"Yok zengin olmadık, abim öldü. Onun payını da ben yiyorum" dedi.
Hatice şaşkınlıktan dondu kaldı. Böyle bir şeyi hiç beklemiyordu. Altına kaçırdığı gün bile bu kadar zor durumda kalmamıştı. Önder son iki derse de kalmadı, eve gitti. Hatice ise o gün akşamı zor etti. Evde de gıkı çıkmadan oturdu.
O gece, bir Hatice; bir de Önder'in yiyemeyip çöpe attığı yarım ekmek helva çok ağladı.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
Mini Hikâye - 3: Yorganın Altında
Bir deniz taşıtına o ilk defa bineceğim günü hiç unutamam. Deniz otobüsü diyorlardı. Henüz fizikten, Arşimet'den bir haber, yüzme b...
-
Bir deniz taşıtına o ilk defa bineceğim günü hiç unutamam. Deniz otobüsü diyorlardı. Henüz fizikten, Arşimet'den bir haber, yüzme b...
-
Hatice 1.sınıfa başlayalı henüz iki ay olmuştu ama tam olarak alışamamıştı bu duruma. Özellikle de beslenme saatleri ona k â bus gibi geliyo...
-
Selam! Bayağı oldu değil mi? Öncelikle bu bir gezi yazısı değil. Şu an projem için gereken ilk hazırlıklarımı tamamladım. Evet yoğun t...