Bir deniz taşıtına o ilk defa bineceğim günü hiç unutamam. Deniz
otobüsü diyorlardı.
Henüz fizikten, Arşimet'den bir haber, yüzme bilmeyen, küçük,
tombalak bir çocuktum.
Benim için fazlasıyla gergin bir karşılaşma olacaktı bu.
Karşılaşmamızın günler öncesinden onu düşünüp durmuş; denizde ağır
ağır ilerleyen gerçek bir otobüs olarak düşlemiştim hep. Bir otobüs nasıl yüzer
ki?
İskelede gördüğümde işe karşıma çıkan bambaşka, otobüsten daha
heybetli bu metal yığını beni hayal kırıklığı ile karışık "bir tık"
daha fazla endişeye sürükledi dersem yalan olmaz.
Ağabeyime "Peki bu hiç batar mı?" diye sorduğumda ise,
"Eğer bir yerlerde delik olursa batar tabii."
cevabını alınca, Bacak kadar boyum ve aklımla başladım kurmaya... Kafamda
girdaplar dört dönüyor. Otobüsü yuttu yutacak! Eyvah batıyoruz! Karanlık. Su
buz gibi...
Halbuki ağabeyim, gemide bir delik olması durumunda, su alarak
batacağını kastetmişti. Böyle ekstrem şeylere hiç gerek yoktu.
Hayatımızda birilerine güvenmeliyiz. Ben ağabeyime çok
güvenmiştim. Deniz otobüsünde delik yoktu. Hiçbir zaman dibe battığını
görmedim. Ama ağabeyimin dibe battığını gördüm.
Hakikati idrak etmem; geçen zaman, onlarca deniz yolculuğu ve bir
ağabeye mâl oldu bana.
Sonrası malum,
Her gece kabuslarımda batan bir feribot,
karanlık ve buz gibi suda çırpınış,
bağırmaya kalmamış takat,
kan ter içinde beden...
ve kafaya kadar çekilmiş yorgan,
Ne diye çekilir o yorgan kafaya?
Kimileri ana rahmine olan gurbet özleminin yansıması diye yorumlar
bunu.
Haksız da sayılmazlar hani.
O yorganın altı dünyanın en güvenli bölgesi gibi gelir
insana.
Sınırlarına hiçbir kötülük, hiçbir ifrit, hiçbir korku yaklaşamaz.
Böylesi güvenli ve huzurlu bir bölge nice mültecinin hayallerini süsler
sanıyorum.
İnanç çok önemlidir bu hudutlarda. Ama ne Zeus'a, ne Phoibos
Apollon'a; ne Sekhmet'e, Ne Horus'a; ne Odin'e, ne de Yehova'ya uzun lafın
kısası hiçbir tanrıya rastlayamazsınız.
Hiç birinin hükmü burada geçmez
çünkü.
Bu topraklarda tek bir şeye inanılır, o da umut. Her şeyin
anahtarı, sığınacak yegane kapıdır. Bir şeylerden kaçıştır, çocukluktur,
huzurdur.
Elbette kötü yanları da vardır bu memleketin, yazın cehennem gibi
sıcaktır mesela. Boğulacak gibi olursunuz, huzursuzluk dört döner çevrenizde. Ama şunu
unutmayın, inanmak bunu gerektirir.
Umut sizi inandırsın kazık
kadar oldum, fakat hâlâ her gece girerim o yorganın altına.
Utanmaya lüzum yok, sebebi gün gibi ortada canım.
Korkudan. Bal gibi korkuyorum işte...
Karanlıktan, tıkırtıdan,
görünenden, görünmeyenden, kaybetmekten, unutmaktan, sevilmemekten. Yahu, her
boktan korkuyorum.
Ama en çok da neyden korkuyorum biliyor musunuz?
Umutsuzluktan. Ben umutsuz kalmak istemiyorum. Ne ölümde, ne de yaşamda...
Beni memleketime, yorganın altına gömünüz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder