2 Mart 2017 Perşembe

Tahammül

Saat sabahın henüz beşiydi. Sokaklarda in cin top oynuyordu. Selim telefonun alarmıyla irkildi. İphone7’sini yere düşürdü.
Ne ara sabah oldu  a* koyayım diye söylendi kendi kendine. Telefonunu yerden alıp sırasıyla Instagram’a, Facebook’a, Snapchat’a, Scorp’a baktı. Instagram’a attığı eskizini sadece 15 kişi beğenmişti. Siniri bozuldu. Selim  garip bir adamdı. Daima her şeyin en iyisine ve en yenisine sahip olmalıydı. Arkadaşları ona son model Selim diyordu. Ama onlarında da Selim’den ayrı kalır bir yanı yoktu. Selim için İphone8 çıkınca ,7 çöp sayılıyordu, bir şeye yaramazdı. Herkesten önce onda olmalıydı son çıkan şeyler. İhtiyacı olmadığı halde satın almayı çok seviyordu. Çünkü kendini iyi hissediyordu.
Gardorobuna baktı ve derin bir iç çekti.
“Aynı kazağı 2 gün giyemem ki şimdi. Leş gibi kokmuştur.”
Bu saçma cümleyle kendini avutuyordu. Aynı kazağı 2 gün giyerse fakir yaftası vurulmasından utanıyordu. Gardrobunda 5 kişilik aileyi giydirecek kazaklar pantolonlar sweat shirtler… O umursamıyordu bunların hiçbirini. Çoğunu daha paketinden bile çıkarmamıştı. Telefonunu düşürdü “Anca düş anasını satayım. Bir kurtulamadım senden be !” 
Üstünü giyindikten sonra evden çıktı. Vapur iskelesine girdiğinde genç bir adam yaşlı bir adamın üstüne çıkmış, kalp masajı yapıyordu. Kalabalık her zaman yaptığı gibi üşüşmüştü. Severlerdi böyle şeyleri. Arkada ağlayanlar, yaşlı adama acınası gözlerle bakanlar vardı. Yaşlı adamın elindeki poşetler ve bastonlar camın kenarına dayanmıştı. Selim çoğunluğun yaptığı gibi telefonunu çıkarıp, Adama yapılan müdahaleyi  videoya çekip Instagrama hikaye olarak attı. Yaşlı adam ölmüştü. Gönderiye bir de üzgün emojisi ekledi. Hislerine emojiler karar veriyordu ve şimdi çok üzgündü. Bütün günü de üzgün geçirdi. Eve dönerken yeni çıkan İphone 8’i satın almanın, ve Scorp’ta fenomen olmanın hayalini kurdu.

******
Saat sabahın henüz beşiydi. Sokaklarda in cin top oynuyordu. Musa telefonun alarmıyla irkildi. Kalktı, yüzünü yıkadı.
Musa garip bir adamdı. İki kazağı, iki pantolonu vardı. Ama o en çok zeytin yeşili kazağını severdi ve çoğunlukla onu giyerdi. Yolda onu gören arkadaşları arkasından “Bu da kışı bir kazakla geçirdi a* koyayım!” diye gülüşürlerdi. İhtiyaçtan fazlasını alıp, hele bir de durduğu yerde eskitmekten hiç hoşlanmıyordu. Elbiselerini giydikten sonra ev arkadaşının telefonunu odasına geri koydu. Onun telefonu bozuktu. Alarm kurmak için arkadaşınınkini ödünç almıştı. Telefonunu yaptırıp eve dönecekti.

Vapur iskelesine girdiğinde genç bir adam yaşlı bir adamın üstüne çıkmış, kalp masajı yapıyordu. Kalabalık her zaman yaptığı gibi üşüşmüştü. Severlerdi böyle şeyleri. Arkada ağlayanlar, yaşlı adama acınası gözlerle bakanlar vardı. Yaşlı adamın elindeki poşetler ve bastonu camın kenarına dayanmıştı. Yaşlı adam ölmüştü. Musa orada daha fazla duramadı. Güvenlik onları o bölgeden uzaklaştırdı. Zaten vapur da gelmişti.  Vapura binerken dönüp arkasına baktı. Kalabalık dağılıyor, çoğunluk telefonuyla uğraşıyordu. Sağlık görevlileri adamın üstünü örtüyorlardı. Yol boyunca yaşlı adamın vapur iskelesinde sona eren hikayesini, adamın ailesinin şu an ne durumda olduğunu ve ihtiyarın son anlarında kafasından geçenleri düşünüp durdu. Çok üzülmüştü, bütün günü de üzgün geçti.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Mini Hikâye - 3: Yorganın Altında

Bir deniz taşıtına o ilk defa bineceğim günü hiç unutamam. Deniz otobüsü diyorlardı.  Henüz fizikten, Arşimet'den bir haber, yüzme b...