Saat sabahın henüz beşiydi. Sokaklarda in cin top
oynuyordu. Selim telefonun alarmıyla irkildi. İphone7’sini yere düşürdü.
Ne ara sabah oldu a* koyayım diye söylendi kendi kendine. Telefonunu
yerden alıp sırasıyla Instagram’a, Facebook’a, Snapchat’a, Scorp’a baktı. Instagram’a
attığı eskizini sadece 15 kişi beğenmişti. Siniri bozuldu. Selim garip bir adamdı. Daima her şeyin en iyisine ve
en yenisine sahip olmalıydı. Arkadaşları ona son model Selim diyordu. Ama
onlarında da Selim’den ayrı kalır bir yanı yoktu. Selim için İphone8 çıkınca ,7
çöp sayılıyordu, bir şeye yaramazdı. Herkesten önce onda olmalıydı son çıkan
şeyler. İhtiyacı olmadığı halde satın almayı çok seviyordu. Çünkü kendini iyi
hissediyordu.
Gardorobuna baktı ve derin bir iç çekti.
“Aynı kazağı 2 gün giyemem ki şimdi. Leş gibi
kokmuştur.”
Bu saçma cümleyle kendini avutuyordu. Aynı kazağı 2
gün giyerse fakir yaftası vurulmasından utanıyordu. Gardrobunda 5 kişilik aileyi
giydirecek kazaklar pantolonlar sweat shirtler… O umursamıyordu bunların hiçbirini.
Çoğunu daha paketinden bile çıkarmamıştı. Telefonunu düşürdü “Anca düş anasını
satayım. Bir kurtulamadım senden be !”
Üstünü giyindikten sonra evden
çıktı. Vapur iskelesine girdiğinde genç bir adam yaşlı bir adamın üstüne
çıkmış, kalp masajı yapıyordu. Kalabalık her zaman yaptığı gibi üşüşmüştü. Severlerdi
böyle şeyleri. Arkada ağlayanlar, yaşlı adama acınası gözlerle bakanlar vardı.
Yaşlı adamın elindeki poşetler ve bastonlar camın kenarına dayanmıştı. Selim
çoğunluğun yaptığı gibi telefonunu çıkarıp, Adama yapılan müdahaleyi videoya çekip Instagrama hikaye olarak attı. Yaşlı
adam ölmüştü. Gönderiye bir de üzgün emojisi ekledi. Hislerine emojiler karar
veriyordu ve şimdi çok üzgündü. Bütün günü de üzgün geçirdi. Eve dönerken yeni
çıkan İphone 8’i satın almanın, ve Scorp’ta fenomen olmanın hayalini kurdu.
******
Saat sabahın henüz beşiydi. Sokaklarda in cin top
oynuyordu. Musa telefonun alarmıyla irkildi. Kalktı, yüzünü yıkadı.
Musa garip bir adamdı. İki kazağı, iki pantolonu
vardı. Ama o en çok zeytin yeşili kazağını severdi ve çoğunlukla onu giyerdi.
Yolda onu gören arkadaşları arkasından “Bu da kışı bir kazakla geçirdi a*
koyayım!” diye gülüşürlerdi. İhtiyaçtan fazlasını alıp, hele bir de durduğu
yerde eskitmekten hiç hoşlanmıyordu. Elbiselerini giydikten sonra ev arkadaşının
telefonunu odasına geri koydu. Onun telefonu bozuktu. Alarm kurmak için
arkadaşınınkini ödünç almıştı. Telefonunu yaptırıp eve dönecekti.
Vapur iskelesine girdiğinde genç bir adam yaşlı bir
adamın üstüne çıkmış, kalp masajı yapıyordu. Kalabalık her zaman yaptığı gibi
üşüşmüştü. Severlerdi böyle şeyleri. Arkada ağlayanlar, yaşlı adama acınası
gözlerle bakanlar vardı. Yaşlı adamın elindeki poşetler ve bastonu camın
kenarına dayanmıştı. Yaşlı adam ölmüştü. Musa orada daha fazla duramadı. Güvenlik
onları o bölgeden uzaklaştırdı. Zaten vapur da gelmişti. Vapura binerken dönüp arkasına baktı.
Kalabalık dağılıyor, çoğunluk telefonuyla uğraşıyordu. Sağlık görevlileri
adamın üstünü örtüyorlardı. Yol boyunca yaşlı adamın vapur iskelesinde sona eren
hikayesini, adamın ailesinin şu an ne durumda olduğunu ve ihtiyarın son anlarında
kafasından geçenleri düşünüp durdu. Çok üzülmüştü, bütün günü de üzgün geçti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder