Demokritos, Pirus,
Mahmud... Tarihe yön vermiş bu şahsiyetlerin ismini, sebebsiz yere buraya yazmadım.
Peki, kim bu insanlar? Hangi “Mahmud” ola ki bu? Bir eksik var sanki…
Şimdi burada bir es
verelim, küçük bir beyin fırtınası yapalım. Çanakkale Şehitliği’ndesiniz. Mehmet
adında bir şehidin kabrini ziyaret edeceksiniz. Hangi Mehmet’i ziyaret
edeceğinizi bilmiyorsanız yani onu tanımıyorsanız, orada yatan binlerce Mehmet
arasında kaybolmanız gecikmeyecektir. Burada yatanların bir soyadı da yoktur, çünkü
Soyadı Kanunu öncesi Osmanlı İmparatorluğu’nda herkes babasının ismi ile
çağrılmaktaydı. Yani babasının adını bilmeden o Mehmeti’i tespit etmeniz çok
zor olacaktır haliyle. Hatta yalnızca babasının adını bilseniz bile bu yeterli
olmayacaktır. Doğduğu şehri de bilmeniz gerekecektir. Bu durumda bile kesin bir
sonuç alamayabilirsiniz. Ağrı Merkez doğumlu, Satılmışoğlu Mehmet. Şimdi oldu…
Mehmet için babasının
ismi ve Ağrı Merkez ne ise; Pirus için Epir, Demokritos için Abdera, Mahmud
için de Gazne odur, benim gözümde. Onların zamanında kişi doğduğu yer ile
bilinirdi. Biz onu “Gazneli Mahmud” diye bildik. Doğduğu kentin ismi bir gölge
gibi takip etti onu. Ölümünden sonra bile bu birliktelik son bulmadı. Tıpkı Mehmet’inki
gibi… Kent ile kişi arasındaki ayrılmaz bir ilişkinin en güzel örneklerindendir
bu…
Bu küçük beyin
fırtınasından sonra “kentli” kavramının üzerinden devam etmemiz yerinde bir
hareket olacaktır. Gerçek kentli, o kentte yaşamaktan memnuniyet duyan, onu
sahiplenecek bilinçte olan, ve ancak kent var oldukça kendisinin de varolacağı
gerçeğini düşünendir. Bu düşüncenin göz ardı edilmesi sonucunda ise kentler;
insanların yalnızca karnını doyurmak için yerleştiği, üstünde fazla
düşünülmeden inşa edilmiş, kendilerine uygun olmayan evlerde barındığı, pek
memnun olmasa da şartlar gereği hayatını ikame ettirdiği bir yer haline geldi.
Kısacası memnuniyet, mecburiyet ile yer değiştirdi. İnsanın doğası gereği
mecbur olduğu şeyleri sevmesi kolay değildir. Bu mecburiyetler sonucunda kentli
olmaya çalışan göçmenin beraberinde kente taşıdığı kültürü kente entegre etmesi
sürecinde, kent kültürünün de deformasyonuyla karşılaştık. Bu bağlamda kente
taşınan eklektik yapılanmalar ve yeni formlar da, varolan kent kimliğinin
yapısını çözen bir araç haline gelerek, kimliğin sağlıksız gelişimine aracılık
etti. Küresel etkiler, büyük yer değiştirmeler, demografik değişimler kent
kültürünü dönüştürürken, öte yandan kültürel mirasımızı da yok etmemizin önünü
açtı.
Kısacası Mahmud’u
Gazne’siz bıraktık… Peki Mahmud, Gazne’siz, Mehmet babasız olur mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder